YOKSUL bir köy, seçim sabahı. Karı koca sandığa oylarını atmışlar, eve dönüyorlar... Kahvenin önünden geçerken adama bağırmışlar:
“Gel ülen, bi çay iç!”
Adam karısını eve yollayıp, kahveye takılmış. Akşam üzeri dönmüş, elinde bir yumurta, karısı sormuş:
“Ne elindeki?”
“Yumurta, görmüyon mu?”
“Gördümde neyin nesi anlayamadım!”
* * *
ADAM başlamış anlatmağa:
“Kahvede otururken biri geldi, bana bir yumurta verdi. Hediye!”
“İyi de ne olacak bu yumurta?”
“Zengin olacağız... Yumurtayı karşı komşunun kümesindeki tavukların altına koyacağım, civcivler çıktıktan sonra bir tane dişi alacağım. Bu dişi büyüyüp tavuk olacak, bir sürü yumurtlayacak. Onları da kuluçkaya yatıracağım, yine civcivler gelecek. Sonunda o kadar çok civciv, tavuk, yumurta olacak ki, bunları satıp bir inek alacağım!”
Karısı “eee!” diye meraklanmış:
“İneği, komşunun öküzüyle çiftleştirip, doğan buzağıyla yine çiftleştireceğiz. O kadar çok ineğimiz, öküzümüz olacak ki, satıp bir ev, bir kaç tarla alacağız. Sonunda çok paramız olacak. Paranın üçte biriyle yine ev ve tarla, üçte biriyle üst baş, üçte biriyle mobilya, beyaz eşya alırız.”
“Sonra?”
“Üçte birden kalan parayla da, ben biraz gezip tozacağım!”
Kadın hırsla yerinden kalmış:
“Gezip tozacaksın öyle mi?”
“Öyle!”
Kadın yumurtayı kapıp, yere atmış kırmış...
Kırılan yumurta mı, yoksa hayal mi?
Bugün sandıklar açıldıktan sonra, kimbilir kaç yumurta kırılacak?
* * *
ÜÇ aday, parti merkezinde oturmuş, sohbet ediyorlarmış. Laf genel başkandan açılmış, biri atılmış:
“Beyefendi beni çok sever, her öğle yemeğinde beraber oluruz, memleket sorunlarını tartışırız!”
Palavranın sınırı var mı?
İkincisi, genel başkanla yakınlığını anlatmış:
“Her gün beni odasına çağırır, memleket ve parti meselelerini konuşuruz, telefon çalınca sekretere ‘meşgulüm, sonra arasınlar’ der!”
Dedik ya, palavranın sınırı yok!
Üçüncü öyle bir sallamış ki:
“Ben de her gün beyefendinin odasına girerim, memleket meselelerini konuşurken, telefon çalar, açar ‘bir dakika’ der ve telefonu bana uzatır:
-Al seni arıyorlar, konuş!”
* * *
ÇOCUK sorar:
“Baba politika nedir?”
Babası politikayı anlatır:
“Bak oğlum ben her gün para kazanıp eve getiriyorum, o halde ben kapitalim. Annen parayı ve evi yönetir, o halde o da sendikadır. Hizmetçi kız ise işçi sınıfıdır, sen ve küçük kardeşin ise halktır. Bizim gayretimiz, sizi, yani halkı mutlu etmektir. Deden de hükümettir, doğruyu yanlışı anlatır bizi uyarır!”
Çocuk geceyarısı uyanır, altını kirleten küçük kardeşi ağlamaktadır. Ana babasının odasına koşar. Anne derin derin uyumakta, baba ise yatakta yoktur. Hizmetçi kızın odasına girer. Bir bakar ki, babasıyla kız işi pişirmişlerdir.
Dedesi de olan biteni seyretmektedir.
* * *
ERTESİ sabah baba oğluna sorar:
“Dün sana anlattıklarımı hatırlıyor musun, politika nedir?
“Gel ülen, bi çay iç!”
Adam karısını eve yollayıp, kahveye takılmış. Akşam üzeri dönmüş, elinde bir yumurta, karısı sormuş:
“Ne elindeki?”
“Yumurta, görmüyon mu?”
“Gördümde neyin nesi anlayamadım!”
* * *
ADAM başlamış anlatmağa:
“Kahvede otururken biri geldi, bana bir yumurta verdi. Hediye!”
“İyi de ne olacak bu yumurta?”
“Zengin olacağız... Yumurtayı karşı komşunun kümesindeki tavukların altına koyacağım, civcivler çıktıktan sonra bir tane dişi alacağım. Bu dişi büyüyüp tavuk olacak, bir sürü yumurtlayacak. Onları da kuluçkaya yatıracağım, yine civcivler gelecek. Sonunda o kadar çok civciv, tavuk, yumurta olacak ki, bunları satıp bir inek alacağım!”
Karısı “eee!” diye meraklanmış:
“İneği, komşunun öküzüyle çiftleştirip, doğan buzağıyla yine çiftleştireceğiz. O kadar çok ineğimiz, öküzümüz olacak ki, satıp bir ev, bir kaç tarla alacağız. Sonunda çok paramız olacak. Paranın üçte biriyle yine ev ve tarla, üçte biriyle üst baş, üçte biriyle mobilya, beyaz eşya alırız.”
“Sonra?”
“Üçte birden kalan parayla da, ben biraz gezip tozacağım!”
Kadın hırsla yerinden kalmış:
“Gezip tozacaksın öyle mi?”
“Öyle!”
Kadın yumurtayı kapıp, yere atmış kırmış...
Kırılan yumurta mı, yoksa hayal mi?
Bugün sandıklar açıldıktan sonra, kimbilir kaç yumurta kırılacak?
* * *
ÜÇ aday, parti merkezinde oturmuş, sohbet ediyorlarmış. Laf genel başkandan açılmış, biri atılmış:
“Beyefendi beni çok sever, her öğle yemeğinde beraber oluruz, memleket sorunlarını tartışırız!”
Palavranın sınırı var mı?
İkincisi, genel başkanla yakınlığını anlatmış:
“Her gün beni odasına çağırır, memleket ve parti meselelerini konuşuruz, telefon çalınca sekretere ‘meşgulüm, sonra arasınlar’ der!”
Dedik ya, palavranın sınırı yok!
Üçüncü öyle bir sallamış ki:
“Ben de her gün beyefendinin odasına girerim, memleket meselelerini konuşurken, telefon çalar, açar ‘bir dakika’ der ve telefonu bana uzatır:
-Al seni arıyorlar, konuş!”
* * *
ÇOCUK sorar:
“Baba politika nedir?”
Babası politikayı anlatır:
“Bak oğlum ben her gün para kazanıp eve getiriyorum, o halde ben kapitalim. Annen parayı ve evi yönetir, o halde o da sendikadır. Hizmetçi kız ise işçi sınıfıdır, sen ve küçük kardeşin ise halktır. Bizim gayretimiz, sizi, yani halkı mutlu etmektir. Deden de hükümettir, doğruyu yanlışı anlatır bizi uyarır!”
Çocuk geceyarısı uyanır, altını kirleten küçük kardeşi ağlamaktadır. Ana babasının odasına koşar. Anne derin derin uyumakta, baba ise yatakta yoktur. Hizmetçi kızın odasına girer. Bir bakar ki, babasıyla kız işi pişirmişlerdir.
Dedesi de olan biteni seyretmektedir.
* * *
ERTESİ sabah baba oğluna sorar:
“Dün sana anlattıklarımı hatırlıyor musun, politika nedir?